22 Mayıs 2015 Cuma

Bir Partizan Mektubu

“Sevgili Babacığım,
Güçlü ol! Yaşadığım gibi ölüyorum; sınıf kavgasında bir savaşçı olarak. Kendine komünist demek kan dökmek zorunda kalmadığın sürece kolaydır. Gerçekten öyle olup olmadığını sadece kendini kanıtlaman gereken vakit geldiğinde gösterirsin.
Ben öyleyim baba… Savaş uzak bir zamanda sona ermeyecek ve böylece sizlerin de vakti gelecek. Bugün benim geçmek zorunda olduğum bu yoldan halihazırda geçmiş ve geçecek olanları ve Nazilerden tek bir şey öğreneceklerini düşün; her zayıflık kanla ödenmek zorunda kalacaktır.
O halde merhametsiz ol! Dik dur!
Ah babacığım, sevgili babacığım, sen değerli ve iyi bir insansın! Keşke ölümümün etkisi altında kalabileceğinden korkmak zorunda olmasam. Metanetli, metanetli, metanetli ol ! Sınıf kavgasının samimi, ömür boyu bir savaşçısı olduğunu kanıtla !
Ona yardım et Frieda, onu cesaretlendir. Onun yenik düşmesine müsaade etme. Yaşamı artık kendisine değil harekete aittir. Şimdi eskisinden binlerce defa fazla.”

8 Mayıs 2015 Cuma

Buralar Eskiden Dutluktu

Doğasından koparılan her insan gibi, doğaya dönme isteği bastırılmadan yaşansın istiyorum. Hafta sonu nereye kaçsak? Ohh telefonları da kapatsak diyen ama gittiği yerlerden çektiği fotoğraflarıyla yetinip anı yaşamaktan aciz, interneti çeksin diye telefonunu sallayan beyaz yakalı endişesiyle değil.
Üryan olmalı doğaya kavuşmak! Mümkün müdür ? Kurttan meme emen neslin evlatları olarak(!) doğadan koparılmamış olmak,  en azından, sikko modern mimarinin buna göre şekillenmesini isterdim. Uzay araştırma istasyonlarını andıran minareli abdesthanelerimizle ustalık eserlerini sergileyen ünlü mimarlarımız ve karadenizin hırçın evlatları mütahitlerimiz keşke insan doğasını da hesaba katsa eserlerinde. Gerçi haklarını yememek lazım keza insan fıtratı mevzu bahis olduğunda komuta baş zabıtada oluyor. Bir işle en büyük baş (!) ilgileniyorsa orada büyük işler dönüyor ve sorunlar hortum hızıyla çözülüp konu hemen başka yeni bir gündem maddesine dönüşüyor. Zira hızlı hamlelere ses kayıtlarıyla şahit olmuştuk. Özellikle milletin amına koymak konusunda ışık hızına ulaşma rekoruna  yaklaşanlar, uranyumla haşır neşir olmak üzere mersin dolaylarında ihalelerle hızına hız katmıştır. Olası bir farelerin kablo kemirme ya da trafo gezen kedi vakalarında, kombo yapacaklarını düşünüyor ve hatta üzgünüm temenni ediyorum.

Kalan yeşillikler yerine her daim göt kollamamız gerekirken kaçacak hiçbir yerin olmadığı doğal felaketlerde, susuz kalınca dua etmiyorsanız - ki daha akıllıca bir şey yapmak mümkün- çişinizi içmekten iğrenmeyin. Saksınızda yeriştirdiğiniz menekşelerle avunun, marketlerdeki organik ürünlere maaşınızı yatırın bir de kampa gidin, power bank’i unutmayın arayan falan olur. Vazgeçtim lan sen gelme ayı! Ama biz gidelim kampa lütfen.

Not: bu yazı mesaj içerir


5 Mayıs 2015 Salı

555 GY !


İlk görüşümde kafamda canlanan tek şey, ders verici; iktidar açısından can sıkıcı bir eyleme imza atılma ihtimali idi.



G.Yorum benim abim, ablam, çocuğum .’Yeni Türkü’ veyahut ‘Yeni Müzik’ anlayışını bende tartışmasız oluşturan şey. Tüm bunlara paralel Yorum’un tarihsel özetine girmek pek de gerekli değil. Propagandif sanatı ne denli Türkiye halkları üzerinde etkin rolle sergiledikleri ve örgütleyici oldukları gayet açık. Grup Yorum ‘şimdi’ deyince eyleme nasıl insanların aktığını; tutsaklarında, saldırı altına girdiklerinde kitleler üzerinde ne denli etkin sonuçlar yarattığını pekala iyi biliriz. Kanıtları pek açıktır; Bakırköy konserleri, İdil baskınlar vb.

Başlık atışımdan mütevelli bu son kampanya yada hala anlayamadığım bir hamle olan 555 G.Y açık tanımı tam bir reformist sol eğlencesidir. Kitleleri yorum dinlemeye yönlendirmek; onlarla kol kol devrimci müziğin devrimci atılımını sergilemek  için bu tip bir harekete hiç ihtiyaç yoktur. Ki bu şey nedir? Duvarlara haftalar öncesinden yazıp, ofişıl sayfalarına logo olarak konulup halktan lüzumsuz tahminler beklemek büyük ailenin büyük unsuru olan Yorum’un hangi kanadında yer edecek ve tarihine  yakışacaktır. Devrimci Sanatın burjuva medya ve züppelikle mücadelesi bu kadar dar mıdır? Feda albümünün yasaklanma girişiminde(2005) kitleler gerektiğinde taksilerden, okullara, evlerden, mahallelere kadar albüme sahip çıkarak gereken dersi vermiştir. Yorumu tahminimce bu tip eylemciklere iten Stadyum konserlerinin yasaklanması ve beraberinde gelen Bakırköy konser yasağıdır. Aklımda bir milim yanlış düşünce yoktur bu konulara dair. Yorum ve devrimci sanat tarihi haklıdır. Devlet köşeye sıkıştıkça azgın dişlerini en tehlikeli gördüğü unsurlara çeviri, bu diyalektiğin zaten apaçık bir halidir. Tüm bunlara cevap belirsiz duvar yazılamaları ve sonunda ayın beşinde saat beşte yorum dinleyek mi olmalı! Yapmayın bunu, epey komik ve güçsüzlük halidir. Hatta kafa açıcı olması açısından söyleyeyim; ben erk yada devlet olsam (ki kuvvetle muhtemel onların hali şuan bu) kıçımla gülerim.(abes olan bir şey yok, halk tabiri lütfen!)

Her bir yanda korolar kuruluyor öteden beri. Her koronun inisiyatifi
yanına iki kişi alsa şehir merkezlerinde, işlek caddelerde ellerinde gitar – bağlama (ki olmak zorunda değil) ağızlarında yüzyılların öfkesini düzene kusup pek büyük ihtimal şukela halaylar kurabilir ve halkı halkaya katıp şafakları caddelerde tutuşturabilirdi. İnanır mısınız bu eylem planı şuan bile ne kadar kolay ve daha devrimci geliyor bana. Bir an düşün sende. Bizim ülkemizde 3 ‘er kişi merkezi yerlerde dağlara gel ile halaya fitil olsa sende bende biliyoruz ki o şarkılar içsel bir hal kazanalı çok olduğu için düzeni fena tokatlayabilirdi Yorum.Biliyorum bu da denenmiştir bir çok noktada ama halkın kendi imkanları dahilinde olmuştur ve sonucu muhtemel polisiye sonuçlanmıştır. Korolardan, temsilcilerden, birçok yerde kurulan gönüllü takımlarından kişilerin ön ayak olması simgesel de olsa Grup Yorum adını taşıyan kişilerden ötürü eylem saatinde halk için daha itekleyeci olacaktı(r). Atıp tutacak kadar ne bilgisiz ne de kıçı sağlamda biriyim. Şimdi ise Ofişıl sayfada ordan burdan gelen videolar(çoğunlukla çocuk) paylaşılıp aile içi beğen butonları kullanılıyor. Sosyal medya denen aygıtı  yerden yere vurmak adımlamasında değilim ama bazı şeyleri inanın çok kolaylaştırabiliyor.

Bu haykırış yada eleştiri tamamiyle üzüntüden kaynaklıdır. Çünkü Yorum tarihimizdir: 80 sonrası ilk kürtçe şarkı, devrimci müziğin Ruhi Su’dan sonra tek ve yegane mirasçısı, kendi yasaları olan notalar!
Bu kadar. 

3 Mayıs 2015 Pazar

Devlet:10 Halk:0




Mevcut düzenin yekpare kuvvetlerinin 2015 1 Mayıs'ında zaferini gözardı etmek en büyük kibir olur diye düşünüyorum. Yıllar yılı yapılan bir çok direnişte kazanılan haklar ve zaferler nasıl ki gözardı edilmeyecek gibi ise (devrimciler açısından); devletin bu son maçtaki galibiyetini örtbas etmek lüzumsuz bir gaz olur.


Çok uzun uzadıya anlatılacak şeyler yok ama birkaç sonuç oluşturursak mevzuyu hızlıca toparlarız sanırım;

-Komünist Parti'nin Taksim çıkartması oldukça başarılıdır.

-Disk, Kesk ve TMMOB gibi ağalık ekseninde dönen ve pasif-uyuşuk mücadeleden vazgeçmeyen kuruluşlardan bir cacık olmayacağı alenen ortaya çıkmıştır.(Hep derim;sendikasızlaşma kaosu bir adım daha büyütür. Bir düşün..)

-Narin ve sözsel hezeyandan öteye geçemeyen, slogancı solculuğun ya kendini mahkum etmesi gerekir ya da düşmandan daha düşman olduklarını bilmelerini isterim.( Azıcık düşün, hemen garezlenme.)

-Bu 1 Mayıs'ta faşizm daha fazla kurumsallaşırken devrim yada kaos iddiası bir o kadar gerilemiştir.

-Mahalleler zaten bizimdir ama Disk'e bir sokak kalmış ve biz oraya geçemiyorsak, mahallelerimizin yiğit insanları dar alan önderliğinin özeleştirisini yapmalı.(herhal)!

-Beşiktaş'a dair bir bilgim yok orada değildim ama eli sopalı,satırlı puşt bireyleri görmek ve bunlar üzerinden teoriler geliştirmek gökyüzünü ilk kez gören canlı kıvamındadır. Ayrıca köpeğin durumunun da şişirilmesi bununla pek bir paralel !

-Bütün bu mağlubiyetin üzerine seçimlerde zevzekçe faşizmi geriletmek ve yıkacağını sanmak hali var. Sizin bu hayallerinizden sıyrılacağınız ihtimalini de düşünemez oldum artık. Hadi gidin 'baraja' bişey yapın ne diyeyim.


Sonuç olarak  kıssadan hisse yaratmayacağım fakat büyük devrimci çıkışların yakalanabilmesi veyahut mevcut sistemin kriz ortamını daha derinleştirip bunun malzemesini iyi işlemek her daim bizim elimizde. Varlığını inkar etmediğim bir faşizm ile yaşıyorum konuyu asla sıradanlaştıramam. Ne barikat olduk, ne de tehdit. Bu yüzden farkındalık eksikliğimizin halen derinlerde oluşundan ötürü çok da sevimsiz bir fikrim var:

Ne Kadar Dibe Batarsak O Kadar İyi..